İslâm’da zekât farzı ve hikmeti Gümülcine Müftülüğü

Aziz Kardeşlerim,
Bugün yeryüzünde, sözde medenî geçinen bazı zenginlerin kafalarında,“Ben tok olayım, başkası açlıktan ölmüş bana ne!” anlayışı hüküm sürmektedir. Bu cümleyi medeni olmanın veya medineyyetin gereği gibi gören ve bu zihniyeti taşıyan insanlar vardır. Bazı zenginler ise, “Sen çalış ben yiyeyim!” derler ve insanları sömürürler. Halbuki insanların düzgün hayatı fakirle zenginin eşitliğiyle başlar. Bu eşitliğin temeli ise: zengin tabakasında MERHAMET, ŞEFKAT; fakirlerde ise HÜRMET ve itaattir. Halbuki birinci bahsettiğimiz deyiş olan “Ben tok olayım, başkalarına ne olursa olsun” anlayışı, zengin tabakayı ZULME, AHLÂKSIZLIĞA ve MERHAMETSİZLİĞE sevk eder. İkinci deyiş de, yani “Sen çalış, ben yiyeyim” zihniyeti fakirleri kine, hasede ve âdeta kavgaya sevk etmektedir. İşte bu yüzden de iki üç asırdır insanoğlunun hayatı çileli olmuştur. Aziz Kardeşlerim; Evet, bugün beşeriyyet, teknolojisiyle, hayırsever kuruluşlarıyla, bilimiyle ve sâir güçleriyle ne kadar uğrassalar da, bu derin yarayı tedavi edemiyorlar ve edemezler. Çünkü bu derde çare bulan HASTANE: “Allah indinde din İslâm’dır” hastanesidir. Bu hastanenin başhekimi Hazret-i Peygamber Muhammed Mustafa aleyhisselatü vesselam, eczanesi de Kur’an-ı Mubîn’dir. Bakınız, bahsettiğimiz bu hastalıkların tedavisi için Kur’an-ı Mubîn insanlara iki ilaç sunmaktadır. İlacın birisi Zekât müessesesidir. Evet aziz kardeşlerim, vücubu zekât, birinci değişi kökünden yıkmakta, yani “Ben tok olayım, başkalarına ne olursa olsun” hastalığını tedavi etmektedir. Zekât ilacı fakiri zengine kardeş yapar, aralarında tatlı bir şirket kurulur. Zekât, fakiri zenginin malına hissedar kılar. Çünkü zenginin malının kırkta biri fakirindir. Hem din buna, İLÂHÎ hisse demektedir. Böylece de, kimse kimsenin minneti altında kalmamaktadır. Kur’an-ı Mubîn’in ikinci ilacı da, faiz müessesesinin yasaklanmasıdır. Bu ilaç da, ikinci söyleşi yani, “Sen çalış ben yiyeyim!” hastalığını temizler, bu bulaşıcı manevî hastalığı tertemiz eder, herkesin zararına dolan kasaları parçalar. Burada dikkat etmek lâzımdır. Kur’an-i Kerim kasaya sahip olmayı değil, belki kasaya sahip olanlara sahip olmayı emretmektedir. Dikkat edilirse yüce dinimiz İslâm, zenginliği de esas tutmuştur. Fakat o zenginlik sevgi sermayesine zarar vermemek şartıyladır. Zira sevgi Kudret’in ihsan etmiş olduğu en büyük sermayedir. Evet, bu kâinat da, Hakk’ın sevgisiyle kaimdir, vardır. Faiz müessesesine gelince, o toplum içerisinde sevgiyi kaldırır. Fakiri zengine düşman yapar. Faiz müessesesi daima herkesin muhtaç olmasını ister ve âdeta pusu kurup muhtaçları bekler. Faiz, muhtaca yardım değil, neticede zarar verir. İhtiyacı olanın ihtiyacını arttırır, sıkıntıyı şiddetlendirir. İşte görülüyor ki, Kurân-ı Mubin felâketi 14 asır evvel haber veriyor. Ve bugün dünya üzerindeki musibetlerin en büyüğü de bu oluyor.
Gümülcine Müftüsü
Hafız Cemali Meço


http://www.gumulcinemuftulugu.com
http://www.muftikomotini.com